Şah damarı kaynaklı inmelerin tedavisinde yüz güldürücü gelişmeler yaşanıyor. Türk profesörün geliştirdiği tekniklerle inmenin üzerinden 45 gün geçmiş uygun hastalara sağlığına kavuşma şansı doğuyor.
Damar sertliğinin olumsuz sonuçlarından biri olan şah damarı kaynaklı inmeler hastalığa bağlı ölüm oranlarının başında geliyor. Geçtiğimiz yıllarda Prof. Dr. Yusuf Kalko tarafından geliştirilen “İnme Cerrahisi” inmenin üzerinden bir hafta on gün geçmiş uygun hastalara da umut oluyordu. Prof. Kalko yaptıkları son vaka örneklerinde inmenin üzerinden 45 gün geçmiş uygun hastalarda da cerrahi sonrası olumlu yanıt alabildiklerini ifade etti.
İnmeden sonraki ilk 6 saatlik süreçten sonra müdahale edilmesinin kayda değer bir yarar sağlamayacağına dair yerleşik kanının değiştiğini ifade eden Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko,” Tıp literatüründe, şah damarı tıkanıklığı nedeniyle felç geçirmiş hastalara 6’ncı saatten sonra müdahale yapılmasının kayda değer yarar sağlamayacağına dair yerleşik kanı artık değişti. Uyguladığımız inme cerrahisi yöntemiyle hastalarda 10’uncu güne kadar başarı sağlanabiliyor; değişik derecelerde inme geçirmiş hastaları yeniden yaşama bağlayabiliyoruz. Bu başarı; hastanın genel durumuna göre bazen konuşma yetisinin geri gelmesi bile söz konusu olabilirken, bazen hastalarımızın ayağa kalkmasını bile sağlayabiliyoruz. Yaptığımız son vaka örneklerinde ise inmenin üzerinden 45 gün geçmiş uygun hastalarda da olumlu sonuçlar alabildiğimizi gördük.” dedi.
‘YÜZDE 100 TIKALI DAMAR DA AÇILABİLİYOR, 100 YAŞINDAKİ HASTA DA AMELİYAT OLABİLİYOR’
Damar tıkanıklığı ameliyatlarında yaşın öneminin olmadığını dile getiren Prof. Dr. Kalko, sadece lokal anestezi ile her türlü damar ameliyatını yapabildiklerini belirtti ve en yaşlı hastalarının 103 yaşında olduğunu söyledi. Lokal anestezi ve Minimal İnvaziv Damar Cerrahisi tekniği ile gerçekleşen “İnme Cerrahisi” yönteminin ileri yaş ve ilave kronik rahatsızlığı olan hastalara da uygulanabildiğini belirten Kalko yöntemle aynı zamanda yüzde 100 tıkalı damarlara da müdahale şansı doğduğunu ifade etti.
Lokal anestezi altında yapılan inme cerrahisi ameliyatları sırasında hastanın bilincinin açık tutulduğunu ve şah damarı kaynaklı felç ile kaybedilen hissiyatın geri gelişini bu şekilde kontrol edebildiklerini belirten Prof. Dr. Yusuf Kalko, “Hastanın maruz kalabileceği riskler lokal anestezi kullanımıyla minimuma indirgeniyor. Bu şekilde genel anestezinin komplikasyonlarından kaçınıyorsunuz. Ameliyat esnasında hastanın şuurunu gözlemliyoruz. Bu da özellikle ileri yaştaki hastalar için büyük önem teşkil ediyor. Çünkü bu durumdaki hastalar sadece damar sorunları ile değil; aynı zamanda şekerden tansiyona, kalpten, akciğer sorunlarına kadar pek çok rahatsızlıkla da mücadele ediyor. Şah damarı ameliyatında hastanın sadece boynunu uyuşturarak yaptığımız bu ameliyat sırasında onlarla sohbet ediyoruz. Bu sohbet onları dinç tutuyor ve şuur kaybını önlüyor. Şuurda ufak da olsa bir bozulma olması durumunda hemen bir kanül yardımıyla beyne kan gönderip hastanın dinç kalmasını sağlıyoruz. Bu esnada damarın içini temizleyip hızlı bir şekilde kapatıyoruz. Operasyon 30-50 dakika arasında tamamlanmış oluyor. Bu ameliyatlar stentin uygun olmadığı hastalarda da avantaj sağlıyor.” şeklinde konuştu.
HİBRİT YÖNTEMLERİN BAŞARI ORANI YÜKSEK.
Son dönemde uyguladıkları Hibrit yöntemlerin de inme tedavisinde önemli bir gelişme olduğuna dikkat çeken Dr. Kalko,”Her ne kadar damar sağlığı hakkında koruyucu hekimliği ön plana çıkarmaya çalışsak da erken tanıya dikkat çekmeye çalışsak da maalesef gelen hastalarımızdan da gördüğümüz kadarı ile insanlar hastalık ilerlediğinde ancak hekime başvuruyorlar. Bu da tedavide ciddi zorlukları beraberinde getiriyor. Biz yaklaşık 10 yıldır Minimal İnvaziv Damar Cerrahisi yöntemi ile lokal anestezi altında hasta ile konuşa konuşa yaptığımız ameliyatlarda uygun hastalarda çok sayıda damarı açmayı başardık. Gerek bacak damarlarına yönelik gerekse şah damarına yönelik operasyonlarla damar cerrahisinde ülkemiz adına ciddi aşama kat ettik. Son dönemde uyguladığımız “Hibrit” yöntemlerle hem açık cerrahi, hem anjiyo ve stent işlemlerini aynı anda uyguluyoruz. Çok komplike vakaları ve kitabi olarak ‘açılamaz’ denilen damarların bu yöntemle açıldığını gördük. Tabi bu kişiye özel bir tedavi planı çerçevesinde ilerliyor. Tüm hastalarda aynı yöntemden bahsedemeyiz. Bazı hastalarda sadece cerrahi ile bazılarında girişimsel yöntemle bazılarında da Hibrit yöntemlerle sonuca ulaşılabiliyor. Tecrübeli ekip, tecrübeli cerrah ve hastaya uygun yöntem tedavi planlamasının önemli kriterleri arasında yer alıyor.” ifadelerini kullandı.
Şükriye Özgül